GENÇLİĞE HİTABE

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927

Türk Ocakları Genel Merkezinin Basın Açıklaması

23 Ağustos 2009 Türk Ocakları, milli varlığımızı, milli bekamızı ve güvenliğimizi, milli kültürümüzü ilgilendiren temel meseleleri faaliyet konusu yapmak, bunlara ilişkin çözümler aramak, düşünceler geliştirmek maksadıyla kurulan yüzyıllık bir hizmet çınarıdır. Bugün de kuruluşundaki amaç ve ilkeleri özenle koruyarak işlevini yerine getiren milliyetçi bir sivil toplum kuruluşu olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Sık sık vurguladığımız gibi, Türkiye’nin son dönemlerdeki birinci gündem maddesi bölücü terör ve ona vücut veren etnik fitnedir. 25 yıldır sürüp gelen bu problemi ülkemizin huzuru, güvenliği ve geleceği açısından halletmek mecburiyetindeyiz. Hükümetin bu konuya ilişkin olarak başlattığı “açılım” girişimlerini yakından izliyoruz. İçeriği belirsiz olan, henüz oluşmamış-oluşturulmamış bir politikayı peşinen benimseyip desteklemek doğal olarak söz konusu değildir. Görüşlerimizi yayın organımız Türk Yurdu dergisinde ve web sitemizde Genel Başkanımız Nuri Gürgür’ün ve diğer yazarlarımızın kalemlerinden düzenli şekilde kamuoyuna sunuyoruz. Son olarak İç İşleri bakanı Sayın Beşir Atalay sürdürdüğü temaslar cümlesinden bizleri bilgilendirmek maksadıyla Genel Merkezimizi ziyaret etti. Genel Başkanımız ve Yönetim Kurulumuzla bir saate yakın bir görüşme yaptı. Genel Başkanımız Nuri Gürgür Türk Ocaklarının görüş ve düşüncelerini şifahi olarak anlattı ve bunları kapsayan bir dosyayı kendilerine sundu. Bu dosya web sayfamızda da yayınlandı.

Gerek bu görüşme, gerekse bazı gazetelerde Türk Ocağıyla ilgili yapılan haberlerde objektif habercilik yerine gazetelerin kendi bakış açılarını yansıttıkları, cümlelerin cımbızla seçilip haber yapıldığı, başlığın da buna göre atıldığı görülmektedir. Bu tarz habercilik esef vericidir. Sonuçta kafa karışıklığı doğurmakta, bazı yanlış değerlendirmelere ve hükümlere yol açmaktadır.
Türk Ocakları amacı ve ilkeleri net olan, son derece şeffaf ve açık çalışan, şahsi hesapları ve siyasi beklentileri olmayan, gücünü milliyetçi camiadan ve inancından alan, sorumluluğunun bilincinde, kâmil anlamda bir “mefkûre ocağıdır.” Ülkemizin kanayan yarası etno-milliyetçi bölücü terör ve bu konuya ilişkin “açılım girişimleri” üzerindeki görüşlerimizi kısaca özetleyerek, zamana yayılmakta oluşu nedeniyle, özellikle konuya ilişkin çalışmalarımızı topluca izleme fırsatı bulamayan gönüldaşlarımızın sağlıklı bir değerlendirme yapmalarına yardımcı olmayı yararlı görüyoruz: 1- Bölücü terör, etnik milliyetçi Kürtçülük hareketinin eseridir. Konuya çözüm ararken öncelikle terörü doğuran sosyal ve psikolojik zemini dikkate almak, bin yıldır yaşanan birlikteliğin son dönemde bozulmasının, belirli bir kitlede farklı bir aidiyet bilincinin oluşmasının sebeplerini araştırmak, buna önlem almak zorundayız. 2- Bölücü terör hem bazı batılı ülkelerde, hem de içimizdeki eski solcu ve liberal çevrelerde “bir halkın kurtuluş mücadelesi” şeklinde algılanıyor, meşru sayılıyor ve destekleniyor. 80 öncesinde devletle ideolojik nedenlerle çatışıp yıkmaya çalışan günümüzün neo-liberal ve demokrat kesimleri, yarım kalmış hesaplarını demokratikleşme, haklar ve özgürlükler gibi evrensel değerler üzerinden yürütmeye çalışıyorlar. Hükümet bunları, gerçek yüzlerini ve esas niyetlerini görmezlikten gelerek kılavuz yapmak isterse daha baştan çıkmaza saplanır. Girişimlerini kuşkulu hale getirir. 3- Problemin kilit unsuru PKK’nın varlığıdır. Bölgede 5–6 bin silâhlı militanın tehdidi hüküm sürdükçe, halkın iradesini özgürce ortaya koyması mümkün olmaz. Atılacak her adım denize dökülen bir kova su gibi sonuçsuz kalır. 4- PKK-DTP sözcülerinin ve Öcalan’ın çözüm adına ileri sürdükleri isekler, üzerinde durulmaya deymeyecek hezeyanlardır. Bunların ciddiye alınıp müzakere edilmesini tavsiye eden neo-liberal kalemler devleti örgüte teslim olmaya zorluyorlar. 5- Bu cümleden olarak: a. Anayasanın değiştirilerek Türk ve Türklükle ilgili kavramların metinden çıkarılmasını istemek, b. Yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi adı altında otonomiye, yerel özerkliğe kapı açmak, c. Kürtçeyi eğitim kurumlarına taşıyarak, kamusal alanlarda kullanılmasının önünü açarak Türkçeyle eş değer hale getirmeye çalışmak, ç. Etnik kimlikle politika yapmayı önermek, d. Genel bir af çıkararak PKK militanlarına ve Öcalan’a siyaset yapma imkânı hazırlamak, PKK’nın silâh yoluyla elde demediği sonuçlara yasal yollardan ulaşmak anlamına gelen girişimlerdir. Bunların “vatana ihanetten” başka tanımlaması yapılamaz. 6- Türkiye devleti bazılarının göstermeye çalıştığı gibi aciz ve güçsüz değildir. Güvenlik güçlerimizin terörle mücadelede başarısız olduklarını söylemek tarihi bir iftiradır. Siyasetçilerin kendi alanlarındaki görevlerini yerine getirmeyişleri sonucu ortaya çıkan boşluğun sorumluluğunu güvenlik güçlerine yüklemek haksızlık olur. 7- Çözüm arama girişimleri sürdürülürken güvenlik güçlerinin olumsuz etkilenmemesi, morallerinin yüksek tutulması için gerekenler mutlaka yapılmalı, bölgede teyakkuz halinde olunmalı, özellikle istihbarat faaliyetleri çok daha artırılarak PKK adım adım izlenmeli, gerekli hallerde tereddüt etmeden müdahale yapılmalıdır. 8- Çözüm girişimlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için konu iki ana muhalefet partisiyle birlikte ele alınmalı, bir devlet politikası şeklinde inşa edilmeli, siyasi polemiklerle yıpratılıp çıkmaza girmemesi için dikkatli, basiretli ve diplomatik teamüllere uygun bir yol izlenmelidir. 9- Demokratikleşme iddiasıyla farklılıklar üzerinde yoğunlaşarak bunları daha belirgin hale getirecek girişimler yapmak son derece yanlış olur. Tam tersi yapılmalı, müştereklikler ön plâna çıkarılıp ele alınmalı, ortak paydalar olabildiğince güçlendirilmelidir. Bireysel hak ve özgürlüklerin tüm toplum kesimlerinde ve ülke genelinde yaygınlaştırılması, evrensel standartlara ulaşılması amaç olmalıdır. Ancak bu girişimlerin kolektif haklara dönüştürülerek siyasi amaçlar için kullanılmasına göz yummak, hatta imkân hazırlamak Türkiye’yi ayrışmaya götürür. Bundan özenle kaçınılmalıdır. 10- PKK tehdit unsuru olmaktan çıkarılmadıkça, silâh bırakmadıkça, çözüm adına atılacak her adım örgütün başarısı şeklinde değerlendirilecek, yürütülecek propaganda sonucu bölge halkının devlete güveni biraz daha zayıflarken, örgüt inisiyatifi ele geçirmek imkânı bulacaktır. TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ

O “Kürt Açılımı” Pandora’nın Kutusudur!.

................... Görünen köy kılavuz istemeyecek kadar ortada. Türkiye, “Kürt açılımı” ile kendi içinde Barzani’nin “Kürt ulusu” diye adlandırdığı yapının inşasını kolaylaştırmakla kalmıyor, beraberinde yıllar önce kararlaştırılan “entegrasyon planlarıyla” da Barzani’nin palazlanıp, Bağdat’a meydan okumasına, yani Irak’ın parçalanmasına bilerek-bilmeyerek katkıda bulunuyor. Böylesi bir gelişmenin Suriye ve İran’ı da domino taşı gibi tetikleyeceği, bölgenin topyekun ateş topuna döneceği belli. Bu felaketi önlemek büyük ölçüde yine Türkiye’nin elindedir. Gerçek “çözüm paketi” de, Kürt açılımında frene basılması, Erbil’de konsolosluk açma fikrinden vazgeçilmesi, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Erbil’i ziyaret programını iptal edilmesi, Nabucco Projesine Barzani’nin katılmasına karşı çıkılması ve elbette ki Kerkük’e, Türkmenlere yeniden sahip çıkılmasıdır. Alıntıdır:Tamamını buradan okuyabilirsiniz. http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=Yorumlar&pa=showpage&pid=385

************

Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine,yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisinde yuvarlana durmuştur.Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak,bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak,bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi.Halbuki,hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle,ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? ...Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir! MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Doğu Türkistan’dan alınan haberlere göre Urumçi’de yeni bir katliam yaşanıyor. Çin’in kendi haber ajansının dışında bilgi almak çok zor olduğundan ölenlerin gerçek sayısının ne olduğunu kesinlikle bilmek mümkün değil. Ancak çok zor şartlar altında bölgeden alınan bilgiler bu sayının 300 civarında olduğunu gösteriyor. Çin Dünya’nın gözünün içine baka baka Doğu Türkistan’da ilk çağları hatırlatan insanlık dışı korkunç bir baskı uyguluyor. 30 milyona yakın Doğu Türkistanlı en doğal insan haklarından mahrum bırakılarak kölelik rejimi altında hayatta kalmaya çalışıyor. Çin milyonlarca km2 lik bir alanı hapishane haline getirmiş durumda. Oradaki insanların Türk ve Müslüman oluşu, bölgenin Batı nazarında öncelikli güzergah olmayışı, Çin’in güce dayalı militarist bir yönetim olması gibi nedenlerle milyonlarca Doğu Türkistanlı kaderleriyle baş başa var olma mücadelesi veriyorlar. Urumçi’deki son katliam Çin’in ilk uygulaması olmadığı gibi sonuncusu da olmayacak gibi görünüyor. Dünya’nın ilgisizliği, bu vahşete hiçbir yaptırımın uygulanmayışı, Doğu Türkistan Türklerinin bir milyar iki yüz milyonluk bir kitleye karşı koyma imkânlarının bulunmayışı bu elim tabloyu ortaya çıkarıyor. Doğu Türkistanlılara reva görülen bu insanlık dışı zulüm devam ettiği sürece, hukuk, insan hakları ve demokrasi gibi çağdaş evrensel değerlerin ahlâkî bir geçerliliği kalmıyor. Bu kavramları güncel ve geçerli kılmaya çalışan başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarını çağımız için yüzkarası olan bu Çin zulmünü durdurmak üzere harekete geçmeye çağırıyoruz. TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ

Sivas türk ocaÄ�ı Uploaded by dedekorkut

Oğul bugün seni Rüyamda gördüm, Boynuna sarıldım Alnından öptüm. Yemyeşil bir yorgan Üstüne örtüm, Dediler şehittir Başın sağolsun Oğlum şehit olmuş Vatan sağolsun. Al kanlara koyup Salmışlar seni, Kahpe kurşunuyla Vurmuşlar seni. Oğul al bayrağa Sarmışlar seni, Dediler şehittir Başın sağolsun, Oğlum şehit olmuş Vatan sağolsun. Bir yavrum daha var Hazır ederim, Sanma bu dünyada Boş kalır yerin. İntikamın alır Şanlı Mehmedim, Dediler şehittir Başın sağolsun, Oğlum şehit olmuş Vatan sağolsun. Arkada kalmasın Oğul gözlerin, Çelikten bir duvar Mehmetçiklerim. Nasıl dayanırsan Dayan yüreğim, Dediler şehittir Başın sağolsun, Oğlum şehit olmuş Vatan sağolsun Helal olsun kanımız Canım Türkiyem sana, Bir oğul değil bir, Bin Oğul feda sana. *** Gönüldaşlar sayfamıza yeni resimler eklendi

Hangi Hükümet Hangi Kurumlarımızı Sattı

... Özelleştirmeler adı altında yapılan satışlar ile ekonomimiz ciddi yaralar alırken, milli değerlerimiz hızla el değiştirirken ülke borçlarımız eksilmediği gibi katlanarak büyüyor. Gelirlerinin nerelere harcandığının cevabı da Türk kamuoyuna verilmesi gerekiyor, verilemiyorsa eğer hukuk insanlarının da ülke adına hesap sorması gerekiyor ? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali’nin özelleştirilmelerle ilgili anlamlı görüşü şöyleydi “ yeterli alt yapıya sahip olmayan azgelişmiş ülkelerin özelleştirmeden herhangi bir yarar sağlamaları mümkün değildir. Bu unsurların yeterince gelişmemiş olduğu toplumlarda piyasa ekonomisi kısa sürede bir soygun düzenine dönüşmektedir ” diyor (Metin Aydoğan’ın "Ne yapmalı" Kitabı). Sizce de öyle değil mi ? 2008 yılında öngörülen büyük özelleştirmeler listesinde Halk Bankası, Karadeniz Bakır İşletmeleri, SEKA, Türkiye Demir Çelik İşletmeleri, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş., Tekel, Türkiye Denizcilik İşletmeleri bunlardan bazıları ve sırada bekleyen Şeker fabrikalarımızı ve diğer kalan limanlarımız köprüler, otoyollarımızı, Türkiye'nin en büyük fosfat yataklarının bulunduğu yıllardır atıl durumda bırakılan Mardin Mazıdağı, Nehirlerimiz vs unutmamamız gerekir. Aşağıda detaylarıyla tüm satılan şirketlerimize ait bilgileri toplu olarak bulacaksınız. Uzun süreli çalışmanın ve araştırmanın ürünü olan bu çalışma birçok kaynaklardan derlenerek en doğru bilgilere zar zor ulaşılarak hazırlanılmıştır. Çünkü satılan milli değerlerimizden çok satılmış insanların yalan yanlış beyanatlarıyla dolu olan medyamızda bu bilgilere ulaşmak için büyüteç gerekiyordu. Ülkemizde her şey satıldığı için doğal olarak da listem çok uzun oldu umarım sıkılmadan okursunuz... Makalenin devamını BURADAN okuyabilirsiniz

DUR YOLCU !

Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
ATATÜRK
Bir Savaş, Bir Zafer, Bir Destan ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ! Bu vatan ,yetişmiş aydın insana enfazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde 250.000 genç milliyetperver aydınını toprağa gömmüş, bunun sıkıntısını sonradan çekmiş olmasına rağmendünyaya “ÇANAKKALE’NİN GEÇİ- LEMEYECEĞİNİ” de ispat etmiştir.En önemlisi de Çanakkale ruhu Milli Mücadelenin başlangıcı olmuştur. Komutanından neferine, bilgi, tecrübe, cesaret ve inançla yoğrulmuş silahsız ve cephanesiz bir milletin tarihe yazdığı hürriyet mücadelesidir Çanakkale..
***
Komutanından neferine, bilgi, tecrübe, cesaret ve inançla yoğrulmuş silahsız ve cephanesiz bir milletin tarihe yazdığı hürriyet mücadelesidir Çanakkale..

En geç 98'de Avrupa Birliği'ne tam üyeyiz

Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.

ATATÜRK
Hürriyet gazetesinin 7 Mayıs 1995 tarihinde ana manşetten verdiği haberi aynen yazıyorum : En geç 98'de Avrupa Birliği'ne tam üyeyiz Çiller, hürriyet'e bir açıklama yaparak ''İddia ediyorum ki Türkiye en geç 3 yıl içinde AB'ye tam üye olacaktır. dedi. Dikkat edin yıl 1995, bugün 2008 bırakalım 3 yılı tam tamına 23 yıl olmuş. Peki Avrupa Birliğine girebildik mi? Hayır! O ayrı bir köşede dursun neler oldu bu sevda yüzünden yakın tarihimizde onları hatırlayalım, Adnan Kahveci - Eski Maliye Bakanı. Dedi ki : "Bizim bağımsız olmamız için Amerika ve IMF'den kurtulmamız lazım." iki gün sonra trafik kazasında öldü. Bedri İnce Tahtacı -Saadet partisi Gaziantep milletvekili. Dedi ki : "Amerika en büyük engeldir bu ülkeye; istediğini başbakan yapar, istediğini cumhurbaşkanı yapar" 5 gün sonra Antep'e giderken trafik kazasıdan öldü. Turgut Özal - Cumhurbaşkanı. Dedi ki : "Musul ve Kerkük bizimdir alacağız", 10 gün sonra öldü. Eşref Bitlis - Jandarma Komutanı. Dedi ki : "Amerika'nın İncirlik'ten kalkan uçakları PKK'ya yardımda bulunuyor". 4 gün sonra -60 dereceye kadar dayanıklı olan uçak ile Siirt'e giderken uçağı düştü ve öldü..! Kaza nedeni uçak motorlarının buzlanması! Oysa Siirt'te o sırada hava -11 derece idi. Recep Yazıcıoğlu- Denizli Valisi. Denizli'de kanun çıkardı : "Artık bundan sonra cafe ve benzeri yerler İngilizce isim kullanmayacak, yani cafe değil kahve yazılacak" dedi vee.. 1 hafta sonra Ankara'ya giderken trafik kazasında öldü. TBMM -1 Mart tezkeresine red oyu verdi. 3 gün sonra İstanbul'un göbeğin de bombalar patladı. Kaç kişi öldü..!
***

Türkiye bir "Etnik Harman" mı?

Sayın Erdoğan, başbakanlığının başlangıcından beri, sık-sık, "mozaikçi" sözde aydınların jargonlarını kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı makamında bulunmak ile bağdaştırılamaz bir şekilde, Türkiye'nin bir "etnik harman" olduğu vurgusunu sık-sık tekrarlayıp durmuştur. Nitekim, Sayın Erdoğan, daha henüz Başbakanlığının altıncı ayında, Türkiye'de otuzaltı kadar etnik grubun varlığını gündeme getirmişti. Bizzat Başbakan'ın kendisinin de siyaseten çatıştığında açıkça ve çok sert bir şekilde hedef almaktan çekinmediği, ama şimdi sarmaş-dolaş olduğu "mâlum" medyanın sık-sık bahse konu ettiği bu etnik gruplar, sahici sosyolog mu istihbaratçı mı olduğu bilinmeyen Peter Alford Andrews'ın 1989 tarihli Ethnic Groups in the Republic of Turkey (Türkiye Cumhuriyeti'nde Etnik Gruplar) adlı ve bu sayıyı 50'ye çıkardığı kitabında söz konusu ettiği ve aşağıda tam listesini verdiğimiz sağlıksız, sığ bilgilere dayanmaktadır: 1) Sünni Türkler 2) Alevi Türkler 3) Sünni Yörük Türkler 4) Alevi Yörük Türkler 5) Sünni Türkmenler 6) Alevi Türkmenler 7) Alevi Tahtacılar (Türkmen) 8) Alevi Abdallar (Türkmen) 9) Şii Azeri Türkler 10) Karapapak Azeri Türkler 11) Uygurlar 12) Kırgızlar 13) Kazaklar 14) Özbekler 15) Özbek Tatarları 16) Kırım Tatarları 17) Nogay Tatarları 18) Balkarlar (Türk) 19) Kumuklar (Türk) 20) Bulgaristan göçmenleri 21) Diğer Balkan ülkelerinden gelen göçmenler 22) Dağıstan göçmenleri 23) Sudanlılar 24) Estonyalılar 25) Sünni Kürtler 26) Alevi Kürtler 27) Yezidi Kürtler 28) Sünni Zazalar 29) Alevi Zazalar 30) Ossetler 31) Ermeniler 32) Hemşinliler 33) Arnavutlar 34) Kuban Kazakları 35) Ruslar (Melokanlar) 36) Polonezler 37) Çingeneler 38) Hıristiyan Rumlar 39) Rumca konuşan Müslümanlar (Türkler) 40) Almanlar 41) Sünni Araplar 42) Alevi Nuseyri Araplar 43) Hıristiyan Araplar 44) Yahudiler 45) Süryaniler 46) Keldaniler 47) Çerkesler 48) Çeçen ve İnguşlar 49) Gürcüler 50) Lazlar. Şimdi bu listedeki sahteliklere ve yanlış yönlendirmelere bir göz atalım: 1: İlk 20 grubu oluşturan "etnisiteler"in hepsi de Türktür. Bilimden hiç nasip alamadığı belli olan Andrews, Sünni Türkler'i, Alevi Türkler'i, Sünni Yörük Türkler'i, Alevi Yörük Türkler'i, Sünni Türkmenler'i, Alevi Türkmenler'i, Alevi Tahtacı Türkmenler'i, Alevi Abdal Türkmenler'i, Şii Azeri Türkler'i, Karapapak Azeri Türkler'i, Uygur Türkleri'ni, Kırgız Türkleri'ni, Kazak Türkleri'ni, Özbek Türkleri'ni, Özbek Tatar Türkleri'ni, Kırım Tatar Türkleri'ni, Nogay Tatar Türkleri'ni, Balkar Türkleri'ni, Kumuk Türkleri'ni ayrı ayrı etnisite yaparak "Türk"ü buharlaştırmış, buna ezici çoğunluğu da yine Türk olan Bulgaristan göçmenlerini dahil etmekten haya duymamıştır. 2. Ayrıca, "Rumca konuşan Müslümanlar" dediği Doğu Karadeniz'li Türkleri de ayrı bir etnik grup olarak kayda geçrimiştir. 3. Sünni Kürtler, Alevi Kürtler, Yezidi Kürtler'in de hepsi ayrı ayrı birer etnisite olarak kabul edilmiştir. 4. Keza, Arap asıllı yurttaşlarımız da, etnik grup sayısını abartmak gayesiyle, Sünni Araplar, Alevi Nuseyri Araplar ve Hıristiyan Araplar olarak üç ayrı kısma taksim edilmiştir. 5. Sayıları birkaç bini bulan veya bulmayan Almanlar, daha da az olan Ossetler, Polenezler ve Ruslar, sayıları en fazla birkaç onbin olan Çeçenler ve İnguşlar, ve ayrıca, sayıları en fazla birkaç yüzbini bulan Lazlar da bu listeye eklenerek, Türkiye, tam bir etnik mozayike dönüştürülmüştür. İşte, Sayın Başbakan'ın fikren beslendiği sözde aydınların baş bilgi kaynağı sözde büyük etnolog Bay Andrews'ın komik "bilimsel" (?) listesi. Halbuki, bu konudaki en güvenilir eserlerden olan, Raymond G. Gordon, Jr.'un editörlüğünde yayınlanan, dünyadaki 6.912 dilin ülke-ülke listesinin verildiği 1272 sayfalık Etnolog: Dünya Dilleri isimli kitabın "Türkiye'nin Dilleri" (Languages of Turkey) başlıklı bölümünde ise vazıyet şöyledir: Türkçe konuşanlar, 1987 sayımında toplam 46,278,000 kişi olan nüfûsun %90'ını oluşturmaktadır. Kitapta "Kurmanji" (Kırmançi) olarak zikredilen - ki doğrusu da budur - Kürtçe'yi konuşanlara gelince: 1980'de toplam 6.500.00 kişi; bunların ise sâdece 3.950.000'i (%60) Kürtçe'yi (Kırmançi'yi) "birinci dil" olarak kullanıyor, geriye kalan ve %40'lık dilimi oluşturan 2.050.000 kişinin ise birinci dili Türkçe. ... Makalenin devamını BURADAN okuyabilirsiniz

4.5 yıl önce hepsi Türktü

Türk Telekom, Arap'ın. Telsim İngiliz'in. Kuşadası Limanı İsrailli'nin. İzmir Limanı Hong Konglu'nun.. . Araç muayene işi Alman'ın. Başak Sigorta Fransız'ın. Adabank Kuveytli'nin. İETT Garajı Dubaili'nin. Avea Lübnanlı'nın. Petkim? Ermeni'nin. (Kazak'a sattık, dediler. Kazağı bi çıkardık.. Ermeni...) Rakı , Amerikalı'nın. Finansbank Yunanlı'nın... Oyakbank Hollandalı'nın. Denizbank Belçikalı'nın. Türkiye Finans Kuveytli'nin. TEB Fransız'ın. Cbank İsrailli'nin. MNG Bank Lübnanlı'nın. Alternatif Bank Yunanlı'nın. Dışbank Hollandalı'nın. Şekerbank Kazak'ın. Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın. Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un. Beymen'in yarısı Amerikalı'nın. Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nı n. Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın. Eczacıbaşı İlaç, Çek'in. İzocam, Fransız'ın. TGRT(Fox) Amerikalı'nın. Demirdöküm Alman'ın. Döktaş Fransız'ın. Süper FM Kanadalı'nın. Hepsi TÜRKtü. Sadece 4.5 yıl önce