“Doğuran Kısrak Utansın”
Bugün yağmur çiseliyor, yollar ıslak ve kaygan. Sabahın erken saatinde yollara düştüm. Çengelköy’den Sinanoba’ya gidiyorum. Çok şükür, kazasız belasız Sinanoba’ya geldim. Saat daha 09: 00 olmamıştı. 09: 30 civarında kadın doğum hastalıkları uzmanı 60 yaşlarındaki arkadaşım üzüntülü halde yanıma geldi.
1951 senesinden beri ben 10 Kasım’lar da hep bir törende bulunmuşumdur. Kanıma işlemiştir, günü gelince yağan yağmur gibi her 10 Kasım’da içimde bir sızı hissederim.1969 yılına kadar öğrencilik yılları 2004 yılına kadar meslek hayatı, daha sonra da emeklilikte her zaman 10 Kasım törenlerine katıldım. Bugün zorunlu bir sebepten katılamadım.
1980’lerden sonra 10 Kasım günlerini bir ağlama günü değil, kendimizi ve ”ona layık olduk mu olmadık mı?” sorgulamasını öğrendik. Bugün kırık dökük tarih bilgimizle dahi kolayca görebildiğim, en azından Tanzimat Dönemi’nden bugüne şöyle bir düşündüm;
Ne darbeler yemişiz, ne ihanetler görmüşüz, ne de çok düşmanımız varmış. Nasıl yok olma noktasına gelmişiz. Bir ölünün dirilmesi gibi nasıl ayağa kalkmışız, bu mucizeyi kimler gerçekleştirmiş. Kimler taşımış, beyin kimmiş, kol bacak kimmiş. Zafer nasıl kazanılmış. Bedeli ne olmuş. Yoktan var eden Allah’ımız yüce Türk Milleti’ne kurtarıcı olarak kimi göndermiş, kimleri göndermiş.
Bir avuç insanın önderliğinde bu yüce millet topyekün mücadele etmiştir. Zafer milletindir. Onun önderleri bu milletin öz çocuklarıdır. Onlar baştır. Ogünlerde baş olmak, yürek ister, irade ister, kan ister, can ister, o baş her an feda olmaya hazır bir baştır. O başların en başı da Mustafa Kemal’dir ve arkadaşlarıdır. Netice de O Zafer’e hiçbir zaman tek başına sahip çıkmamış, “Zafer milletimindir. Ben asil Türk Milleti’nin evladıyım” diyen bir önderdir.
Zafer kazanılmıştır, ama yaşatılması da zafer kadar zordur. Yol bitmez fakat ömür biter. Ne yazık ki 1938’de bu bayraktar bu dünyayı terk eder. Onun 15 yıllık devresinde;
Devraldığı Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını kim ödemiştir. Kalkınma hızı nedir? Milletin hangi değerleri yüceltilmiştir. Bu millete gururunu kim teslim etmiştir. Kimliğini kim hatırlatmıştır. Öz güven nasıl verilmiştir.
“Türk milleti asildir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir, Türk milletinin karakteri yüksektir, Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleri neden söylenmiştir.
Bu yüce insanın karakteri nedir? Ne demiştir.”bağımsızlık benim karakterimdir” dememiş midir? İstiklal marşımızın adı niye istiklal marşıdır. İstiklal bağımsızlık değil midir?
Mehmet Akif’in istiklal marşını yazarken gönlünden yüreğinden çıkan bu sözler milli mücadeledeki tüm milleti temsil eden ruhun Mustafa Kemal’in kanına hükmedişi değil midir?
Derne’deki, Tomsuk’taki ,Yemen’deki, Çanakkale’deki kahramanlar kimlerdi. Aynı ruh milli mücadeleyi gerçekleştirmedi mi?
Gençliğe hitabeye bakınız, ne olur bir daha okuyunuz. Bedbahtları, hainleri nasıl tarif etmiştir. Onlara karşı kimden görev beklemektedir. Vatan işgal edilmiş, tersanelere girilmiş, vatan satılmış olsa bile her türlü en kötü şartlarda harekete geçecek olanlar kimlerdir? Gençliktir.
Buradaki gençlik kan ve ruh gençliğidir. Milli duyguları aşınmamış 80 yaşındaki bile gençtir. Kan bozulmuşsa onun için de muhtaç olunacak kudret yoktur. Bozulmamış kanlaradır bu emir. 19 yaşında ihtiyar, 80 yaşında gençleri çok gördük.
Sinanoba’daki üzüntüsü yüzünden okunan 60 yaşlarındaki meslektaşım üzüntüsünü ben sormadan o söyledi.
_ Doktor bey bu sabah çok üzüldüm.
_ Hayırdır.
_ Ben bunca yıldır 10 Kasım’larda sabah saat 9’u beş geçe yollarda, trafikte bütün arabaların kornalarına bastığını duyardım. Ben de yoldaysam kornama basardım Bugün o saatte yine yoldaydım. Bir korna sesi duymadım. Kendi kornama yüklendim, benden başka ses çıkmadı. Dedi. Ve;
O beyazlaşan kaşlarının altındaki mavi gözlerinden boncuk boncuk göz yaşları boşandı, ağlıyordu!
Benim yaşım ondan da fazla Cumhuriyet neslinin çocuklarıyız biz. Bizim duygularımızın mayasını verenler şüphesiz öğretmenlerimizdi. Milli mücadele ruhunu yaşayan bir öğretmen neslinin yetiştirmeleriydik biz.
Benim çocukluğumda 1950’li yıllardı örneğin. Zara’da ortaokulun küçük bahçesinde cumartesi günleri öğle vakti paydosta o gençlerimizin hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nı söylemeleri hâlâ kulaklarımdadır. Mikrofon yok, ses güçlendirici cihazlar yok. Onbaşı Mustafa Zara’da. O İstiklal Marşı’nda hareket eden her şey dururdu. Köylüsü, kentlisi, amiri, memuru, esnafı, sanatkarı, çoluğu, çocuğu, yollarda at arabaları, atlar, köpekler bile dururdu. Tüm Zara o İstiklal Marşı’yla çın çın öterdi, biz o devrin çocuklarıyız.
Maya ne zaman bozuldu? Yahut mayasız mı yetişiyoruz. Veya bizim mi devrimiz geçti, değerler mi değişti? Rahmetli babam kötü bir olaya sebep olanlar için;
_Oğlum, doğuran kısrak utansın. Derdi.
Bu millet 16 defa devlet kurmuştur.16. 15’in devamıdır.15- 14’ün devamıydı. Hep aynı hastalıktan yıkıldılar. Sebep fitneydi, fesattı, gafletti, ihanetti. Su uyudu düşman uyumadı. Mustafa Kemal uyutulan milleti uyandırdı. Ceddine soyuna sahip çıktı. Onu sevmek insanın milletini, kendisini sevmesidir. Karşı olan ihanetin içinde kendini bilmeyendir. Su yine uyuyabilir. Ama düşman asla uyumayacaktır.
Padişah 2. Mahmut zamanında Fener patriğinin casusluk maksadıyla Rus Çarı’na yazdığı mektuptaki tespiti ilginçti. Bizi iyi tarif eder ve nasıl yıkılacağımızın sırrını verir, özetle der ki;
“Bu milleti savaşarak yenemezsiniz. Bunların inancı yüksektir. Karakteri yüksektir. Onurlarına düşkündürler. Başlarına saygılıdırlar. İnançları uğruna ölmekten çekinmezler. Onun için bunların inançlarını, değerlerini, hedef alınız, onları yıkarsanız yenmeniz mümkündür.”
Tespit doğrudur. Bu hain; daha sonra ihaneti tespit edilerek patrikhanenin önünde asılarak cezalandırılmıştır. O kapı şimdi hâlâ kapalıdır. Adı kin kapısıdır. Kin kimin için, kime karşıdır.? O kapı neden kapalıdır ve ne zaman açılacaktır. Bugün benim 60 yaşındaki meslektaşımı ağlatan kimdir, kimlerdir!
“DOĞURAN KISRAK UTANSIN.”
Dr. Namık Kemal Kurt